Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
OSMANLI İLE İLGİLİ KISA BİLGİLER
#1
Thumbs Up 
Asakir-i Mansure-yi Muhammedi-ye

Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması üzerine Sultan II. Mahmut' un emriyle kuruldu. Yeni eğitim kurallarıyla yetiştirilen askerlik kurumuna verilen addır. Bu yapının başına ilk olarak "Serasker" unvanıyla eski Yeniçeri ağalarından Ağa Hüseyin Paşa getirildi.

Asakir-i Mansure-i Muhammediye Tertip adı verilen sekizer birlikten meydana gelir. Her tertibin başında "binbaşı" adında bir komutan bulunurdu. Bu binbaşılar "baş binbaşı" ya bağlıydı. Her tertip on altı "saf" tı. Her saf bir yüzbaşının komutasındaydı. Her yüzbaşının ikişer "mülazim" yardımcısı vardı. Her tertipte bir top bulunurdu. Toplara "topçubaşı" denilen bir subay komuta ederdi. On altı saftan oluşan tertiplerin sekizi sağ ve sekizi sol olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Bunlara "sağ kolağaları" ve "sol kolağaları" atanmıştı.

İki yıl sonra bu örgüt yeniden düzenlenerek "tertip" lere "alay" ve komutanlarına "miralay" dedindi. "Saf" deyimi "bölük" olarak değiştirildi. Her alay binbaşı komutasındaki üç taburdan meydana getirilmişti. Sol ve sağ kolağası adını alan iki subay bir katip bir sancaktar her bölüğe "yüzbaşı" ve "mülazim" lerden ayrı olarak bir "başçavuş" ve bir "bölük emini" atanmıştır. Her alayda "miralay" yardımcısı bir "kaymakam" bulunurdu. İki alay bir "mirliva" nın ve üç alay bir "ferik" in komutası altındaydı. Miralayın üstü subaylara "paşa" denirdi. Asakir-i Mansure-i Muhammediye' nin en büyük komutanı "müşir" di.

AZEB (Askeri Ordu)

Osmanlı askeri teşkilatında kara ve deniz hafif piyadeleri için kullanılan bir tabirdir.

Arapça'da bekar manasına gelir. XIV-XVI. yüzyıllarda Bizans Latin ve İtalyan kaynaklarında "korsan deniz haydudu" karşılığı kullanılmıştır. Mısır'da şehir muhafazasında görev alan askeri bir grup da bu adla anılmıştır.

Osmanlı' da azebler yeniçeri teşkilatından önce kurulmuş ve hafif okçu olarak orduya katılmıştır. Azebler deniz ve kara azebleri olmak üzere ikiye ayrılıyorlardı. Kara azebleri XVI. yüzyılın ortalarına doğru kale muhafazasında kullanılmaya başlanmış ve böylece maaşlı bir sınıf haline gelmiştir. Kale azeblerinin mevcudu kalelerin önemine göre değişiyordu. Deniz azebleri ise görev yaptıkları yerlere göre Tersane-i Amire ve donanma azebleri olmak üzere ikiye ayrılıyordu.

Deniz azebleri kadırgalarda paşa gemilerinde mavnalarda kalitelerde top taş ve at gemilerinde azeb neferi ve reisi olarak bulundukları gibi yelkenci nöbetçi ve kürekçi olarak da bulunuyorlardı. Azebler ihtiyaç durumunda başka görevlerde de kullanılmaktaydılar. Azeb alınacak kimselerin güçlü kuvvetli ve savaşabilecek kabiliyete sahip olmaları gerekmekteydi. Azeb teşkilatı Sultan II. Mahmud dönemindeki askeri yenilikler sırasında kaldırılmıştır.

BİRİNCİ BALKAN SAVAŞI


Balkan Yarımadası'nda sadece Arnavutluk ve Makedonya Osmanlı Devleti'nin egemenliğinde idi. Ama Balkan devletlerinin hepsi gözünü bu güzel toprak parçasına dikmişti. 8 Ekim 1912'de Bulgaristan Yunanistan Sırbistan ve Karadağ birleşerek Trablusgarp Savaşı'yla meşgul Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açtılar.

Osmanlı Devleti Rumeli'de bir tehlike görmediğinden buradaki askerlerin bir bölümünü terhis etmiş kuvvetlerini Doğu ve Batı Ordusu diye iki gruba ayırmıştı. Osmanlı birlikleri Bulgar Yunan ve Sırp taarruzları karşısında ağır kayıplar verdi. Yanya İşkodra dışında Batı Trakya boşaltıldı. 29 Ekim 1912'de Osmanlı Kuvvetleri bazı bölgelerde başarılı oldularsa da Çatalca önlerine kadar çekildiler. 8 Kasım 1912'de Yunanlılar Selanik'i işgal etti. 17 Kasım 1912'de Bulgarların İstanbul'u almak için taarruzları geri püskürtüldü. 28 Kasım 1912'de savaşı fırsat bilen Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti.

Balkan devletleri elde ettikleri başarılardan sonra birbirlerine düşmekteyken büyük devletlerin araya girmesiyle 17 Aralık 1912'de Londra Barış Konferansı toplandı. Çıkar çatışmaları konferansın uzamasına sebep oldu. 26 Mart 1912'de Edirne Bulgarların eline geçti. 6 Martta Yanya 23 Nisan'da İşkodra düştü. 1.Balkan Savaşı 30 Mayıs 1913'te imzalanan Londra Antlaşmasıyla sona erdi.

Antlaşmaya göre; Trakya'da Osmanlı-Bulgar sınırı Midye-Enez hattı oldu. Trakya Edirne Bulgaristan'a Güney Makedonya Selanik ve Girit Yunanistan'a Kuzey ve Orta Makedonya Sırbistan'a Silistre Romanya'ya verildi. Arnavutluk'un bağımsızlığı kabul edildi.

I. Balkan Savaşı'nda istediği toprakları alamadığına inanan Bulgaristan 29 Haziran 1913'te Yunanistan ve Sırbistan'a saldırdı. Böylece II. Balkan Savaşı başladı. Bulgar kuvvetleri Yunanistan Romanya ve Sırbistan askerleri karşısında yenildi. Osmanlı Devleti de bu fırsatı değerlendirdi. Mustafa Kemal'in kurmay başkanı olduğu Bolayır Kolordusu Bulgaristan'a taarruz ederek 15 Temmuz 1913'te Keşan'ı 17 Temmuz'da Enez ve İpsala'yı 18 Temmuz'da Uzunköprü'yü 21 Temmuz günü de Karaağaç ve Dimetoka'yı alarak Edirne'ye girdi. Bulgaristan barış istedi. 29 Eylül 1913'te İstanbul Antlaşması imzalandı. Edirne Osmanlı Devleti'ne geri verildi. Dimetoka Osmanlılarda kalmak üzere Meriç nehri Türk-Bulgar sınırı oldu.

BEDESTEN


Bedestenler zamanlarında önemli birer iktisadi kuruluştu. O devirde günümüzdeki banka ve borsaların görevini görürdü. Her bedesten de onu korumakla yükümlü 12 kişilik bir koruyucu ekibi vardı. Bunlara bölük başı denirdi.


Bedesten her sabah duacı başı denilen bölük başlarından biri tarafından açılır akşamları da gene törenle kapanırdı. Çok değerli mallar Perşembe günleri öğle namazından önce satılır bu sırada önemli kişiler de gelir ve halk her yanı doldururdu. Bedestenlerde alış veriş yapan esnafa tacir anlamına da kullanılan Hacegan denilirdi.

İstanbul'da ikisi büyük çarşı içinde biri de Galata'da olmak üzere üç bedesten vardır. Büyük çarşı içindekilerden eskisine Eski veya Küçük Bedesten Fatih Sultan Mehmed'in yaptırdığına ise diğerine ise Yeni Bedesten Sandal Bedesteni veya Büyük Bedesten denirdi

CÜLUS BAHŞİŞİ


Cülus Osmanlı İmparatorluğu'nda padişahlığa seçilen şehzadenin padişahlığının ilan edilmesi için yapılan törene verilen addır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda törenler arasında önemli bir yeri olan Cülus-i Hümayun'un kökü Türk törelerine ve İslam kültürüne dayanmakta ve Oğuz töresinin izlerini taşımaktadır.

Cülus Bahşişi ise cülus töreni sırasında Yeniçerilere verilen bahşişdir.

ÇANAKKALE CEPHESİ


I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin en başarılı olduğu cephe Çanakkale Cephesidir. Dünya tarihinin en kanlı savaşı bu cephede cereyan etmiştir.

İngiltere ve Fransa müttefikleri Rusya'yla birleşerek savaşın seyrini lehlerine çevirmek istiyordu. Rus ekonomisi savaşın yükünü kaldıramaz hale gelmişti. İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti'ni saf dışı bırakmak Rus Ordusuna gerekli askeri yardımı ve malzemeyi en hızlı bir şekilde ulaştırmak Kafkasya Cephesinde bunalan Rusya'yı rahatlatmak ve Türk Ordusunun geri çekilmesini sağlamak için Çanakkale Boğazı'na harekat düzenlediler. İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı'ndan geçişlerine 18 Mart 1915'te başarıyla karşı konuldu. İtilaf Devletleri donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarıp kara muhaberelerini başlattılar. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini Mustafa Kemal'in komuta ettiği birlik Conkbayırı'nda durdurdu. Bu başarı üzerine Mustafa Kemal albaylığa yükseltildi.

General Harrington komutasındaki İngiliz birlikleri 6-7 Ağustos 1915'te tekrar taarruz etti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos 1915'te 1. Anafartalar Zaferi'ni kazandı Bu zaferi 17 Ağustosta Kireçtepe 21 Ağustos'ta 2. Anafartalar zaferleri takip etti.

Çanakkale Savaşı'na katılan Türk Ordusu'ndan çoğu öğrenim çağında 253.000 subay er ve erbaş şehit oldu. Çanakkale'nin geçilemeyeceğini anlayan İngiliz ve Fransızlar da arkalarında Türkler kadar kayıp bıraktılar. 19/20 Aralık 1915'te Anafartalar ve Arıburnu'ndan 8-9 Ocak 1916'da Seddülbahir'den kesin olarak çekildiler.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI


1914-1918 yılları arasında yapılan ve dünya tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan I. Dünya Savaşı'nda V. Mehmet Reşat yönetimindeki Osmanlı İmparatorluğu İttifak Devletleri denilen Almanya (Wilhelm II) ve Avusturya-Macaristan'ın (Franz Joseph) yanında yer alarak İtilaf Devletleri'ne; İngiltere Fransa Rusya İtalya'ya karşı savaştı. Savaşın ilk yıllarında Karadağ Sırbistan Romanya daha sonraki yıllarında da ABD Japonya Yunanistan Belçika Portekiz İtilaf Devletleri'nin yanında savaşa katıldı. Sömürge durumundaki birçok devlet de dolaylı olarak savaşta görev aldı.

28 Temmuz 1914'te başlayan I. Dünya Savaşı'na o dönemde siyasi ekonomik sosyal ve askeri yönden bunalım içindeki Osmanlı Devleti Almanların ekonomik ve askeri yardım vaatleri ve İttihat ve Terakki Partisi önderleri Enver Paşa Cemal Paşa ve Talat Paşa'nın şahsi kararları sonucunda katıldı. 2 Ağustos 1914'te önce gizli bir Osmanlı İmparatorluğu-Almanya İttifak Antlaşması imzalandı. Aynı gün seferberlik ilan edildi. Akdeniz'de İngilizlerin baskısından kaçan Goben ve Breslaw (Yavuz ve Midilli) adlı Alman savaş gemilerinin 27 Ekim 1914'te Karadeniz'e açılıp Sivastopol ve Odesa'yı bombalaması üzerine Rus Ordusu 2 Kasım 1914'te doğudan taarruza geçti. İngiliz ve Fransız savaş gemileri 3 Kasım 1914'te Çanakkale Tabyalarını topa tutmaya başladı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu fiilen savaşa girdi. 5 Kasım'da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. 11 Kasımda bütün Müslümanların Halifenin yanında düşmana karşı savaşa çağrılması anlamına gelen "Cihad-ı Ekber" halka duyuruldu.

I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti 2.900.000 askeri silah altına aldı. Dört yıl süren savaş boyunca 253.000'i Çanakkale Cephesi'nde olmak üzere toplam 400.000 şehit verildi. 1.050.000 asker de yaralandı veya esir düştü. Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı'nda 9 ayrı cephede mücadele verdi.

30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak savaştan çekildi

EMANET-İ MUKADDES


Kutsal emanetler anlamına gelen Emanat-ı Mukaddes Topkapı Sarayı'nın hazine dairesinde saklanmakta olan kutsal olarak bilinen kişilere ait eşyalar için kullanılır.

Bu eşyalar; üzerinde Hz. Muhammed'in ayak izinin bulunduğu bir taş Hz. Muhammed'in bir dişi Hırka-i Şerif ya da Hırka-i saadet denilen Hz. Muhammed'in hırkası Hz. Muhammed'e ait bir çift nalın; bir seccade sancaki yay biri Hz. Şuayb'ın iki asa Hz. İbrahim'im kazanı Hz. Davud'un kılıcı Hz. Nuh'un tenceresi Hz. Yusuf'un gömleği 4 Halifenin sarıkları İmam Hüseyin'in gömleği Hz. Ebubekir'in seccadesi Halife Osman'ın elyazısıyle bir Kur'an-ı Kerim Cafer Tayyar'ın kılıcı Halit bin Zeyd'in kılıcı Kabe'nin anahtarı ve bunların dışında kutsal olduğu bilinen kişilere ait bazı altın eşya ve silah.

ENOSİS


Birleşme anlamına gelmektedir. Kıbrıs Adası'nın Yunanistan ile birleşmesi dileğini belirtmekte kullanılan bir deyimdir. Yunanistan ve Kıbrıs Rumları arasında benimsenen Enosis Megalo İdea düşüncesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

1960 yılında yapılan bir anlaşma ile Türkiye İngiltere ve Yunanistan'ın garantisi altında bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.

Enosis genel olarak bu duruma göre uluslararası hukuka aykırı bir siyasi tutum olarak değerlendirilmektedir

ETNİK-İ ETERYA


Emanual Ksantos tarafından 1814 yılında Yunan Kurtuluş Savaşı ve bağımsızlık hareketini gerçekleştirmek için kurulmuştur. Özellikle Osmanlı topraklarında yaşayan Rumları kışkırtmak amaçlı bir toplantı düzenleyen cemiyet daha sonra şu karaları almıştır :

1- Merkezi Atina'da bulunan Filomos Cemiyeti Etnik-i Eterya'ya bağlanarak bu cemiyetin batı kültürü almış Yunan gençlerinden yaralanılacak

2- Örgütlenebilmek için gerekli maddi olanakların sağlanması yolunda yeni ticaret şirketleri açılacak

3- Rum tüccarlarının ünlü ve etkili ailelerin kilisenin tanınmış din adamlarının örgüte katılması sağlanacak.

Bu kararlarda birleşen cemiyetin başına 12 Nisan 1820 tarihinde yapılan toplantıda Çar Aleksandr'ın yaveri Aleksandr İspilanti getirildi. Eflak Boğdan hareketlerinde Mora (1821) ve Girit ihtilallerinde (1897) etkin rol oynayan Etnik-i Etery Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılma döneminde asıl amaçlarından saparak "Megalo Idea" (Büyük Yunanistan) fikrini savunarak emperyalist bir nitelik kazanmışlardır

FETRET DEVRİ


Fasıla-i Saltanat olarak da bilinir. Yıldırım Bayezid'in Ankara Savaşı'nda (28 Temmuz 1402) yenilmesiyle başlayan bu döneme kardeşleriyle girdiği mücadelede başarılı olarak yönetimi yeniden ele geçiren Mehmed Çelebi son vermiştir.

Ankara Ovası'nda yapılan savaşın kötüye gittiğini gören Yıldırım bayezid'in oğullarından Süleyman Çelebi yanına Sadrazam Çandarlı Ali Paşa Murad Paşa ve yeniçeri ağası Hasan Ağa ile birlikte kendine bağlı olan birlikleri de yanına alarak Edirne'de saltanatını ilan etti.

Savaşa katılan diğer şehzadelerden İsa Çelebi Balıkesir'de Çelebi Mehmed ise Amasya'da kendi hükümdarlıklarını ilan ettiler. Yıldırım Bayezid ile birlikte Musa çelebi ve Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) Timur'a tutsak düştüler.

Timur zaferden sonra sekiz ay kadar Anadolu'da kalarak Osmanlı topraklarını yağmaladı. Anadolu'da daha önceden bulunan ancak Osmanlı topraklarına katılan eski Anadolu Beyliklerini yeniden canlandırdı. Osmanlı topraklarını ise 4 şehzade arasında paylaştırarak Anadolu'dan çekildi. Böylece Osmanlı Toprakları bölünmüş oldu.

Şehzadelerden ilk olarak Mehmed Çelebi harekete geçti. Orta Anadolu'daki Türkmen beylerini safdışı bırakarak güçlü bir Türkmen ordusu kurdu. İlk çarpışma ise Musa Çelebi ile İsa Çelebi arasında Bursa'da meydan geldi. Musa Çelebi Bursa'yı alarak hükümdarlığını ilan ettiyse de kısa bir süre sonra İsa Çelebi Bursa'yı yeniden ele geçirdi. Bu olay şehzadeler arasındaki mücadelenin kızışmasına yol açtı. Çelebi Mehmed diğer kardeşlerini safdışı bırakarak Osmanlı İmparatorluğunu yeniden bir birlik altında toplamıştır.

HİLAFET

Birinin yerine geçme anlamına gelmektedir. Hilafet aynı zamanda Hz. Muhammed'in ölümünden sonra bütün müslüman milletlere önderlik etme ve islam şeriatının koruyuculuğu görevidir. Hz. Muhammed devlet yönetimiyle din yönetimini elinde bulundurduğundan dolayı imam ünvanını da taşıyordu. İmamlık görevine "imamet" denilmekteydi. Zaman içerisinde imamet ile hilafet kelimeleri aynı anlamda kullanılmaya başlanmıştır


HİLAFETİN KALDIRILMASI

1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ile Sultan-Halife gibi çifte görevi olan Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları devlet yetkileri alınmıştı. Eski Osmanlı hükümdarına sadece dini başkanlık yetkiler tanınmıştı. Hükümet TBMM'nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi'den sadece Müslümanların Halifesi ünvanını kullanmasını gösterişli hareketlerde bulunmamasını istemişti. Abdülmecid halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak "Halife-i Müslimin" ünvanından başka sıfat ve ünvanlar taşıyarak Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına çıkmıştır.

Bazı politikacılar ise; "Hilafet aynı hükümettir hilafetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin hiç bir meclisin elinde değildir" diyerek Halife'yi Padişah gibi yaşatmak istiyorlardı. Bu durum halifelik kurumu hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu. Fakat Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı halifeliğin kaldırılması için zorlayan önemli sebep Halife mevcut oldukça Türkiye'de yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki devrimlerin yapılamayacağı idi.

3 Mart 1924 tarihli "Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmaniye'nin Türkiye Cumhuriyeti memalik-i hariciyesine çıkarılmasına dair kanun"la hilafet kaldırılmıştır. Böylece yeni Türkiye önemli bir adım daha atmıştır. Hilafetin kaldırılmasının Türkiye'de ve dünyada geniş yankıları olmuştur. Hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924 günü bir diğer kanunla da Şer'iye ve Evkaf Vekaleti (Bakanlığı) kaldırılmıştır. Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması sonucu bu vekalet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırılmıştır. Ayrıca aynı gün Erkan-ı Harbiye-i Umumiye vekaleti de kaldırıldı. Böylece ordu siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu. Tevhid-i Tedrisat kanunu da o gün kabul edilmişti.
[Image: bayrak7edenh9.gif]
BİR GÜN TÜRK MİLLETİ BAŞINIZA BİR KURT GİBİ ÇÖKECEK...
Reply
#2
Ellerine sağLık..
[Image: vmpt.gif]
·٠•●♥ Ƹ̵̡Ӝ̵̨̄Ʒ ♥●•٠·˙˜”*°•. || Türk Team - SaNcArHaN71 || .•°*”˜˙·٠•●♥ Ƹ̵̡Ӝ̵̨̄Ʒ ♥●•٠·˙
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping